EM® NEDİR?

EM® “Etkin Mikroorganizma” teriminin kısaltılmış şeklidir.

EM® değişik türde mikroorganizmalardan oluşmaktadır ve doğadan toplanarak kendine özgü şartlarda üretilmekte piyasada parlak kahverengimsi sıvı şeklinde bulunan bir mikroorganizma kokteylidir.

EM®, Japonya’nın Okinawa kentindeki Ryukyus Üniversitesi’nden Prof. Dr. Teruo Higa tarafından geçen yüzyılın sonlarında geliştirilmiştir. Üzerinde yoğun araştırmalar yapılarak mükemmelleştirilen EM®‘nin kullanımı tarım, hayvancılık, çevre ve insan sağlığı alanlarında tüm Dünya’da son 20 yıl içinde son derece yaygınlaşmıştır.

EM® ‘’Etkin Mikroorganizmalar’’ ana kültürü ,Prof. Dr. Teruo Higa’nın kurucusu olduğu EMRO ‘’Etkin Mikroorganizmalar Araştırma Organizasyonu’’ tarafından Japonya’da üretilmektedir. EMRO dünyada 130 ülkede üretici ve distribütör ile ‘’Patent Know-How ve Marka Anlaşması’ yaparak ORİJİNAL EM® ürünlerini tüketicilerle buluşturmaktadır.

MARKA TESCİL BELGELERİ:

  • Effective Microorganisms®
  • EM®
  • EM Technology®
  • EM Effective Microorganisms®
  • EMTURKEY®
  • EM·1®
  • EM·A®
  • EM·A Plus®
  • EM Probiotic®

TAKLİTLERİMİZDEN SAKININ.

Orijinal’’EM’’ ürünlerinin etiketinde ‘’EM’’ LOGO “ve ‘’EM’’ Hologram vardır.

EM®’nin İçinde Hangi Mikroorganizmalar Vardır?

EM, tek bir mikroorganizma türü olmayıp, çeşitli mikroorganizma gruplarının karışımından oluşmaktadır. EM®’nin içindeki mikroorganizmalar başlıca 5 ana gruptan oluşmaktadır.

Fotosentez bakterisi (Fototropik bakteri)

Fotosentez bakterileri, yaşamlarını kendi kendilerine destekleyen bağımsız bakterilerdir. Bu bakteriler, güneş ışınlarını ve toprağın ısısını enerji kaynağı olarak kullanarak; kök salgılarından, organik maddeden ve/veya zararlı gazlardan (örneğin, hidrojen sülfür) yararlı maddeler sentezlerler. Yararlı maddelerse amino asitler, nükleik asitler, biyoaktif maddeler ve şekerden oluşmaktadır ki bunların hepsi bitkilerin büyümesini ve gelişmesini teşvik etmektedir.

Bu yararlı maddeler hem doğrudan bitkiler tarafından emilirler hem de bakterilerin daha da artması için büyüme ortamı (substrate) olarak davranırlar. Bu yüzden, topraktaki fototropik bakterilerin artışı diğer etkin mikroorganizmaları daha da artıracaktır

Örneğin, fototropik bakterilerin salgıladığı büyüme ortamı olarak davranan azotlu bileşiklerin (amino asitler) varlığından ötürü kök çevresinde (rhizosphere) VA (vesicular-arbuscular) mikoriza artmıştır.  VA mikoriza, topraktaki fosfatların çözünürlüğünü artırarak, normalde bitkilerin alımı için çözeltide olmayan fosfatları çözeltiye geçirir. VA mikoriza, azot fikse eden Azotobakter ve Rhizobium bakterileri  ile birarada bulunabilir ve baklagillerin havadaki azottan yararlanma  yeteneğini artırır.

Laktik  asit bakterisi

Laktik asit bakterisi, fotosentez bakterisinin ve mayanın ürettiği şekerler ve diğer karbohidratlardan laktik asit üretir. Uzun süredir laktik asit bakterilerini kullanarak yoğurt ve turşu yapılması bu sayede mümkün olmaktadır. Bununla birlikte, laktik asit çok kuvvetli bir sterilize edicidir. Zararlı bakterileri bastırır ve organik maddenin bozunmasını hızlandırır. Dahası, laktik asit bakterisi, lignin ve selüloz gibi organik maddelerin bozunmasını da artırır ve bu maddeleri, bozunmamış organik maddeden kaynaklanan zararlı etkilere neden olmaksızın, fermente eder.

Laktik asit bakterisi, sürekli ekilen tarımsal bitkilerde hastalıklara neden olan Fusaryum adlı zararlı mikroorganizmanın çoğalmasını/yayılmasını engelleme yeteneğine sahiptir.  Fusaryum popülasyonunun artması genel olarak bitkileri zayıflatmaktadır. Bu durum hastalıkları teşvik etmekte ve zararlı nematodların aniden çoğalmasına neden olmaktadır.  Laktik asit bakterileri, Fusaryumun yayılmasını ve işlevini bastırırken, nematod oluşumları da yavaş yavaş ortadan yok olmaktadır.

Mayalar

Mayalar; fotosentez bakterileri, organik madde ve bitki kökleri tarafından salgılanan amino asitler ve şekerlerden bitkilerin büyümeleri için yararlı antimikrobiyel ve yararlı maddeler sentezlerler. Mayalar tarafından üretilen hormonlar ve enzimler gibi biyoaktif maddeler aktif olarak hücre ve kök bölünmesini teşvik eder.

Mayaların salgıları, laktik asit bakterileri ve actinomisetler gibi etkin mikroorganizmalar için büyüme ortamı sağlarlar.

Aktinomisetler

Bakterilerle mantarlar arasında bir yapıya sahip actinomisetler, fotosentez bakterileri ve organik madde tarafından salgılanan amino asitlerden antimikrobiyel maddeler üretirler. Bu antimikrobiyel maddeler ise, zararlı mantar ve bakterileri bastırırlar. Aktinomisetler fotosentez bakterileri ile bir arada yaşayabilirler. Böylece, her iki tür de toprağın antimikrobiyel etkinliğini artırarak toprak ortamının kalitesini yükseltirler.

Küfler

Aspergillus ve Penicillium gibi küfler organik maddeyi hızla bozunmaya uğratarak; alkol, esterler ve antimikrobiyel maddeler üretirler. Bunlar ise, kötü kokuları bastırır ve zararlı böceklerle kurtçukları önlerler.

Etkin Mikroorganizmalar içinde bulunan her bir türün (fotosentetik bakteriler, laktik asit bakterileri, mantarlar, aktinomisetler ve küfler) kendine özgü önemli bir işlevi bulunmaktadır. Ancak, fotosentez bakterileri, EM® etkinliğinin en önemli bileşenidir.

Fotosentez bakterileri, diğer mikroorganizmaların etkinliklerini destekler. Diğer yandan, fotosentez bakterileri, diğer mikroorganizmalarca üretilen maddeleri de kullanırlar.

Bu olay, “birlikte varoluş (coexistence) ve birlikte gelişme (co-prosperity)” olarak adlandırılmaktadır. Toprakta Etkin Mikroorganizmalar arttıkça, yerli etkin mikroorganizmaların popülasyonu da giderek artar. Böylece, mikroflora zenginleşir ve topraktaki mikrobiyel ekosistemler iyi dengelenir. Belirli tür mikroorganizmaların (özellikle zararlı olanların) artışı önlenir. Böylelikle topraktan kaynaklanan hastalıklar bastırılmış olur.

Bitki kökleri; karbohidratlar, amino ve organik asitler ve aktif enzimler salgılar. Etkin mikroorganizmalar büyümek için bu salgıları kullanırlar. Bu süreç sırasında, EM®, amino ve nükleik asitler, bitkiler için çeşitli vitaminler ve hormonlar da salgılarlar.  Dahası, bu tür topraklarda, etkin mikroorganizmalar kök bölgesinde (rhizosphere), bitki ile birlikte bulunurlar (symbiosis). Sonuç olarak, etkin mikroorganizmaların baskın olduğu bu tür topraklarda bitkiler olağanüstü iyi büyürler.

EM® TEKNOLOJİSİ NEDİR ?

EM® Teknolojisi, Etkin Mikroorganizmaların kullanıldığı teknoloji anlamına gelmektedir. EM®, tek bir mikroorganizma türü olmayıp, çeşitli mikroorganizma gruplarının karışımından oluşmaktadır. İnsanlara, hayvanlara ve doğaya olumlu ve sağlıklı etki yapar. Bu mikroorganizmaların çoğu gıda ve sağlık alanlarında geçmişten bu yana kullanılmaktadır.

EM® kullanımının sağlık açısından güvenli olduğu, belirli araştırmalar çerçevesinde Japonya ve diğer ülkelerde kanıtlanmıştır. İçildiğinde dahi herhangi bir zararlı etkisi görülmemiştir. Birçok ülkede EM® bir içecek olarak izne sahiptir. Tarımsal uygulamaların dışında hijyen gerektiren yerlerde de kullanılmaktadır. EM® Teknolojisi tarım, hayvancılık, balıkçılık, çevre ve tıp alanlarında uygulanmaktadır.

Etkin Mikroorganizmalar, hem aerobik (oksijen içeren) hem de anaerobik (oksijen içermeyen) ortamlarda yaşayabilen mikroorganizma gruplarından oluşmaktadır.

Yeryüzündeki mikroorganizmalar temelde üçe ayrılır:

1- Bozguncu (Dejeneran) mikroorganizmalar,
2- Yapıcı (Rejenerant) mikroorganizmalar
3- Fırsatçı (Nötr veya Opportünist) mikroorganizmalar.

Etkin Mikroorganizmalar, genel olarak yapıcı mikroorganizmalar sınıfına girmektedir. Organik maddelerin bozunmasını (kokuşmasını ya da oksidasyonunu) engelleyip, fermentasyona neden olurlar.

Böylece doğayı sağlıklı kılarlar ve birçok biyolojik aktif maddenin ve antioksidan maddelerin oluşmasını sağlarlar.

Antioksidan maddeler, sadece oksidasyonun zararlarını engellemekle kalmaz, oksidasyonu, bir başka deyişle çürümeyi (ya da kokuşmayı) durdurup temel yapısına dönüşümünü sağlayabilmektedir. Burada maddenin ölü ya da canlı olup olmadığı önem taşımamaktadır. Bozguncu mikroorganizmalarda ise,

Yapıcı mikroorganizmalardakinin tam tersi bir durum söz konusudur. Bu mikroorganizmalar doğrudan ya da dolaylı olarak oksidasyonu başlatan maddeler üretirler. Bu da serbest radikalleri yaşatması demektir.

Nötr olan fırsatçı mikroorganizmalar, ne yapıcıdır ne de bozguncudur. İki grubun arasında kalmakta oportünist bir tutum sergilemektedir. Yararlı mikroorganizmalar güçlü ise yararlıların tarafında, zararlı mikroorganizmalar güçlü ise onların yanında yer almakta ve güçlü olan gibi davranmaktadır.

Belirli bir açıdan bakıldığında, giderek elverişsiz hale gelen tarım alanları ve doğa koşulları, oksidasyonun acımasız bir sonucu olarak görülebilir.

Buradan da anlaşılabileceği gibi EM® Teknolojisi sadece tarımda faaliyet göstermemekte, bir çok alanda uygulanmaktadır. EM® ile genel anlamda her alandaki oksidasyon oluşumu antioksidasyona dönüşerek mikroorganizmalar sayesinde engellenmektedir.

EM® Dünyada Yaygın Olarak Kullanılmakta Mıdır?

EM® 130 ülkede kullanılmaktadır ve EM® Teknolojisi 13 Ülkede Ulusal Politikanın bir parçası haline gelmiştir.

EM® Neden Mevcut Teknolojilerden Farklı Ve Üstündür?

EM® Teknolojisinin başlangıcı, 1968 yılına dayanmaktadır ve amacı hasattaki verimliliği arttırmak ve bozulmanın ya da çürümenin önüne geçmektir. Ancak 1980’ler döneminde pratik uygulamalar olumlu sonuçlar göstermeye başlamıştır. 1982 yılında EM® pratikte uygulanabilir hale gelmiş ve dünyanın birçok yerinde kullanılmaya başlanmıştır. Tarımın ve Doğanın birleşik algılandığı ülkelerde aynı zamanda atıksal sorunlara da çözüm getirilmiş olmaktadır.

EM® Teknolojisinde slogan; güvenli, rahat ve uygun bir ortam, düşük fiyat, yüksek kalite ve yüksek verimdir.

EM® Teknolojisinin hedefi canlı, sağlıklı ve huzur dolu bir toplum oluşturmaktır.

Nüfusun sürekli artığı ve tarım alanlarının sürekli azaldığı, kaynakların yetersiz kaldığı, doğal problemlerin büyüdüğü bir dünyada geleceğe karamsar bakıyoruz. Genelde toplumların birlikte hareket etmelerinin, bazı sorunlara çözüm getireceği görüşü kesindir, ama insanlığın top yekûn biçimde kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir genel refah düzeyine ulaşabilmesi için toplumsal sorunların kökenine inmemiz gerekmektedir.

Yeryüzünü, Entropi‘yi (Dünyadaki düzensizliğin bir ölçüsü) azaltan teknolojilerle donatıp farklı bir toplum yapılandırmalıyız. Buradan da anlaşılabileceği gibi, bu yeni teknolojilere ve yeni kavramlara dayalı bir toplumun oluşturulması demektir. İnsanlık toplumsal yaşamı kurmadan ve nüfusu artmadan önce, dünya Entropi‘yi dengede tutan işlevlerine sahipti; doğayla (kendisiyle) uyum içinde yaşıyordu ve kâinattan sınırsız gücünü alabiliyordu. Dünyanın tüm nimetlerini petrol, kömür ve diğer doğal kaynakların yanı sıra çeşit çeşit bitki ve hayvan türleri vb. bolca oluşturduğunu ve insanların hizmetine sunduğunu söylesek abartmış olmayız.

Dünyamız kendi ekseni ile Güneş etrafındaki dönüşüne devam etmektedir ve sonuçta dünyamızda belirli bir denge söz konusudur. Yerküremizi bir sistem olarak düşünürsek, sistemde onu oluşturan bileşenler (elementler) ve sistemin belirli bir enerjisi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, dünyamızda her şey her an değişmektedir. Bir başka deyişle, dünyada bir evrim yaşanmaktadır.

Şu andaki dünya bir saniye önceki dünya ile aynı olmadığı gibi, bir saniye sonrasıyla da aynı olmayacaktır. Örneğin, sobanızda yanan kömür, son bir saniye içinde yeryüzüne biraz daha enerji vermiş olacaktır. Bu yanma olayı sonucu enerjinin yanı sıra kül, karbondioksit açığa çıkacak ve bu yeni açığa çıkan maddeler ve yerküre sistemine ilave edilen enerji nedeniyle yeryüzündeki düzensizlik biraz daha artmış olacaktır. İşte biz bu düzensizliği ölçen kavrama Entropi diyoruz. Öyleyse, günümüz teknolojilerine göre çalışan fabrikaların, makinaların bacalarından çıkan dumanlar ve ısı hep yeryüzünün entropisini arttırmakta, her geçen gün biraz daha fazla kirlenmeye neden olmaktadır. Çünkü günümüz teknolojilerinin hemen hemen tamamı oksidasyona dayalıdır ve her oksidasyon, entropi artışın da beraberinde getirmektedir.

Bu durum böyle devam ederse, oluşturduğumuz kirlilikten dolayı Entropi büyük bir hızla yoğunlaşacak; herkes neslimizi imha yolunda olduğumuzu itiraf edecektir. Yoğun entropi ortamında karşılaşacağımız kirlilik ve oksidasyon devam ederse, zararlı mikroorganizmaların ve virüslerin yayılıp güçleneceğine kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu, sadece çevre kirliliğinin artmasıyla kalmayacak; salgınlar baş gösterecektir. Bunlar da zararlı mikroorganizmaların, sinek ve böceklerin çoğalmasına sebep olarak gelişmiş yaratıkların varlığını tehlikeye sokacak, tedavisi bulunmayan hastalıklara yol açacaktır (Zaten bu tehlike bugün de mevcuttur).

Geçmişten bu yana gelen oluşumlardan dolayı yeryüzünde Entropi yoğunlaşmaktadır. Bu sorunları kontrol altına alabilmek için hızlı bir şekilde Entropi yavaşlatıcı ve dönüşüm yaratıcı teknolojilere yönelmeliyiz.

EM® Teknolojilerine Dayalı Sağlıklı Bir Toplum Oluşturabilir Miyiz?

Bugüne kadar geçerliliğini korumuş olan teorilere göre, Entropi dönüştüren Teknolojiler olanaksız sanılmaktaydı. Bilimsel tartışmaları bir tarafa bırakalım ve EM® Teknolojisinin çeşitli problemlerin çözümlerinde faydalı olan araştırma sonuçlarına bakalım. Gıdalardan başlayarak, çevresel koşulların elverişli hale getirilmesi, insan sağlığının düzeltilmesi, enerji problemlerinin çözümlenmesine kadar olumlu sonuçlar vb. EM® Teknolojisi sayesinde şehir çöplüklerinde biriken organik atıklar çevreye zarar vermeyecek şekilde dönüştürülebilmektedir ve elde edilen ürünler tarımsal alanlarda, hayvancılıkta, ormancılıkta en iyi şekilde ve en düşük maliyetle kullanılabilmektedir. Sanayi atık suları ve şehir atık suları kapalı sistemlerde tekrar tekrar arıtılabilmektedir. Bu teknoloji büyük çapta uygulandığında, şehir çöpleri ve atık sular için harcanan inanılmaz bütçeler büyük ölçüde düşecektir.

Önemli ve dikkat çekici bir durumda EM® Teknolojisi sayesinde plastik, kağıt, lastik ve tekstil ürünleri dahil olmak üzere birçok ürün çok ucuza geri kazanılabilmektedir. Günümüzde bu şekil geri dönüşümlerden elde edilmiş olan yüksek kalitede ürünler mevcuttur.

Atıkların değerlendirilmesi düşüncesiyle kömür külü ve yüksek ısı fırın külünden elde edilmiş EM® Seramik, birçok alanda kullanılmaktadır. Aynı tarım alanı üzerinde daha fazla ürün elde etmek gerçekte daha fazla karbondioksitin gıdaya çevrilmesi demektir. Buna bağlı olarak da doğanın biraz daha temizlenmesi anlaşılmaktadır.

EM® Teknolojisi uygulandığında, kullanılan farklı malzemelere farklı ek özellikler kazandırılış olur. EM® ile dönüştürülen bir plastikten torba imal edildiğinde ve bu torbada EM® ile ekimi yapılmış pirinç depolandığında, beş sene sonra dahi hasat günündeki tazeliğini korumaktadır.

Bu teknoloji tarımda, hayvancılıkta ve balıkçılıkta faydalı olduğu gibi ürünlerin tazeliği açısından da büyük önem taşır. Geniş çaplı kullanıldığında EM® Teknolojisi ile gıda ürünleri doğal yollarla saklandığında gıda stoklaması için yapılan detaylı işlemlere gereksinim kalmayacaktır. Plastik ambalajların kapatılmasında, dolumunda ve saklanmasında EM® Teknolojisi yaygın olarak kullanıldığında, depolarda detaylı havalandırma ve soğutma sistemlerine gereksinim kalmayacaktır. EM®Teknolojisi ile üretilmiş olan ürünlerin basit bir beton zemin üzerine EM® teknolojisi ile işlenmiş olan basit bir plastik branda ile örtülmesi yeterli olacaktır. EM® Teknolojisinin kullanımı konut ve cadde yapımında da çok çabuk yaygınlaşmıştır. Betona sadece %1 EM® (kuru ağırlık) katıldığında, yapının dayanıklılığı oldukça artmaktadır. Beton daha çabuk sertleşmektedir. Daha önceleri 25 – 30 gün beklemek gerekirken, bu şekilde 3 veya 4 gün sonra kalıplar sökülebilmektedir. Beton daha sert olduğu gibi içerisindeki çelikten üretilmiş iskelet yapısı da paslanmaya uğramamaktadır. Yapının genelinde ömrünü uzatmaktadır. Bu koruyucu önlemler, özellikle deprem kuşağında bulunan ülkemizde yapıların dayanıklılığının artırılması açısından son derece önemlidir. Yüksek basınçlı enjeksiyon püskürtmeyle EM® antioksidanlar yapının içine nüfuz ettirilerek yapının çürümesi önlenir ve aynı zamanda binalar böcek saldırılarına karşı da korunmuş olur.

Böylece çevremizde Japonların dediği gibi ” İyaşiro-şi” yeniden oluşur. Anlamı, hayata hizmet eden her şeyin mevcut olduğu yer, uzun ömür, sağlamlık, sağlık ve süreklilik demektir.

Enerji sektöründe ise, aşınma ve yok olma ile ilgili olarak EM® Teknolojisi sayesinde bir devrim yaratılmıştır. Çeşitli maden ocaklarında ve üretim yapan fabrikalarda EM® Teknolojisi sayesinde aşınmanın büyük oranda önüne geçilmiştir. Yanma verimi artırılarak yakıt tasarrufu % 50’lerin üzerine çekilebilmiştir. Paslanmanın önüne geçilerek iletken akım hatlarının kapasiteleri artırılmıştır. Sağlıkla ilgili olarak, bağışıklık sistemi güçlendirilmiştir. Buna göre genlerin “onarım işlevselliği” güçlendirilir ve normal işlevleri sağlanır. Tedavisi mümkün olmayan hastalıkların tedavi olanakları normal yöntemler ile çok zor bir durumdu, ama şimdi bir umut var. Tedavisi olmayan hastalıklara karşı EM®’nin etkileri birçok raporla onaylanmıştır. Bütün bunlar EM® Teknolojisinin her alanda ve her şekilde uygulandığında, dünyamızın çöpünü sıfıra indirgemenin sınırsız imkânlarını göstermektedir.

Öyle bir sistem oluşacaktır ki, mükemmel ürünlerin üretilmeleri pahalı olmayacaktır. Özenle bakıldıklarında uzun ömürlü olacaklar ve gerek duyulmadığında daha yüksek seviyeli ürünlere dönüştürüleceklerdir. Bu sayede yeryüzünde sorunlar oluşmayacaktır. Henüz enerji kazanımında ve enerji kaynaklarının depolanmasında biyolojik maddelerin kullanımı tam olarak tamamlanmamış da olsa, gelecek vaat ettiği ve şimdiden tasarruf sağlayacağı kanıtlanmıştır.